bugün

entry'ler (224)

adinizi yazmayi unutmayin

hesabını kapatmış, sözlükte kalan iki üç güzel entry vardı şimdi devamını burda yazıyor

http://degisken.blogcu.com/

orta doğu teknik üniversitesi

bünyesinde bulunmayanların kolay kolay fikir sahibi olamayacakları, hakkında ancak dışarıdan gördükleri ve duyduklarıyla konuşabilecekleri okul. teknik okul olmasından mütevellit bilimum mühendis adaylarının türkiye standartlarında en iyi eğitimi gördüğünü bir kenara bırakırsak beşerisi, işletmesi, iktisatı falan bu alanda isim yapmış onca okulu geride bırakabilecek kalitededir.

geldiğimden beri 7 kilo vermiş olmam da allah gibi kampüsün en güzel yanı sevgili yazarlar.

david garrett

1 dakika 6.56 saniyede flight of the bumble bee'yi eksiksiz tamamlayarak saniyede 13 nota çalıp dünya rekoru kırmış dünyanın en hızlı keman virtüozü ünvanına sahip alman-amerikan kökenli inanılmaz enerjik, yaratıcı, dahi bir abimiz. bir konserden önce ayağının takılması sebebiyle stradivarius kemanı kırdığı söylenir fakat asıl kırdığı keman giovanni battista guadagnini tarafından yapılmış değeri 1 milyon dolar olduğu söylenen el yapımı kemandır.

keman çalmaya 4 yaşında abisine alınan kemanla başlayan 81 doğumlu garrett, 2010 yılında çıkardığı rock symphonies adlı albümünde artık kültleşmiş olan birçok şarkıyı kemanla adeta baştan yazmıştır. çok beğenilen albümün içeriği ise şöyle

1. smells like teen spirit http://www.youtube.com/watch?v=yGgTbqbCizM
2. november rain http://www.youtube.com/watch?v=IXOn_v8yRxM
3. the 5th http://www.youtube.com/watch?v=Z7oPHkqzPqA
4. walk this way http://www.youtube.com/watch?v=aHlHMse2N9I
5. toccata http://www.youtube.com/watch?v=nFIrS1iSJEc
6. vivaldi vs. vertigo http://www.youtube.com/watch?v=y2YibV3xgM8
7. master of puppets http://www.youtube.com/watch?v=aegeLbgi-f4
8. 80's anthem http://www.youtube.com/watch?v=4oIsglIcwBU
9. live and let die http://www.youtube.com/watch?v=jyVhS9VIbcA
10. asturias http://www.youtube.com/watch?v=TKvdTPVugzk
11. kashmir http://www.youtube.com/wa...H9LrCM&feature=relmfu

bunların yanında yine birçok başka yorumu daha bulunuyor.

çoğumuzun kulağına aşina ama adını asla merak etmediği, vakit ayırıp araştırmadığı johannes brahms'ın eseri olan hungarian dance no: 5
http://www.youtube.com/wa...Pac&feature=endscreen

gil shashamdan da keyifle dinlediğimiz pablo de sarasate eseri olan carmen fantasy op. 25 ise bence tam bir müzikal devrim
http://www.youtube.com/watch?v=WtDJuQ9oawU

vivaldi'nin four seasons'ından summer'ı da yorumlamış sarışın dahimiz
http://www.youtube.com/watch?v=F3OVQPjk7nE

paganini'nin caprice no 24 coverı ki bence en etkileyicilerinden
http://www.youtube.com/watch?v=simn817Fz6E

michael jackson, smooth criminal
http://www.youtube.com/wa...qYvJks&feature=relmfu

pirates of the carribean film müziği olan klaus badelt* eseri he is a pirate, david garrett yorumu tüyler ürpertiyor
http://www.youtube.com/watch?v=oGuBYvURSZw

canım hey jude bu sefer david'dan geliyor
http://www.youtube.com/wa...lQIHU&feature=related

üşenmemiş mission impossible film müziğini de kendisine oyuncak etmiş, iyi de etmiş
http://www.youtube.com/watch?v=stGtcuojkx4

bunlar yalnızca şimdilik aklıma gelenler. türkiyede vereceği konseri ise dört göz beş kulak bekliyorum efendim.

edit: albümlerinin tamamı

2007, free
2008, encore
2009, david garrett
2009, classic romance
2010, rock symphonies
2011, legacy
2012, rock anthems

edit 2: o meşhur saniyede 13 nota videosu, 5:41'e alarak rekor denemesini izleyebilirsiniz. bir de sonunda adamlar o kadar rahat ki. lan adam saniyede 13 nota çalıyor ve verdikleri tepki "tebrikler, dünya rekoru kırdın" türk televizyonlarında olsa hey yavrum hey.
http://www.youtube.com/watch?v=NHkX0URELfQ

king crimson

pink floydla daldığınız semaların derinliklerinde dolaştıkça karşılaştığınız ilk önce yabancı bulduğunuz sonradan sıkı sıkıya sarıldığınız grup. öyle çok kolay anlatılmaz zira müzikleriyle size söyleyecek pek bir şey bırakmazlar.

21st century schizoid man bu adamların ilk şarkısı yamulmuyorsam ve şöyle bir soru sormanıza sebep oluyor "ilk şarkı mı? ilk?". hani sözleri çıkartın sadece müziği dinleyin sözlere hiç de ihtiyaç duymadığınızı anlayacaksınız. öyle şeyler yapmışlar işte. kendi çizgilerinden hiç çıkmamışlar ama o yolda gezeleyip de durmamışlar hep öne atmışlar kendilerini. albümleri arasında en kötü diye nitelendirebileceğiniz albümü bile öyle büyüktür ki bütün zamanları kapsar.

herkes dinleyemez king crimsonu. her dinleyen de sevmez.

şu entryyi girerken i talk to the wind dinliyor ve "napmışlar lan bunlar" diye kendimi ve evreni sorguluyorum.

http://www.youtube.com/watch?v=7kVNl-9cS9c

2012 ösys sonuçları

gecenin bi vakti aciklanmasindan mutevellit en basindan beri hayir beklemedigim sonuc. bugune kadar hangi yilda sinav sonucu 22.45te aciklanmis yahu? puanlar yukselmis, cogu kisinin beklentisi haricincinde bir sonuc gelmis.

tercih donemi oncesi "uzmanlar" bas bas bagirmiyor muydu siralamaniza gore tercih yapin diye? bu nasil bir rezalet? hadi biz bu yili atlattik, bizden bir sonraki sinav magdurlari neye dayanarak tercih yapacaklar?

siz bu ulkenin gelecegini karanlik olarak gorebiliyorsaniz ne mutlu. ben hicbir sey goremiyorum.

edit: imla

ankara

insanların sevmediği, gri gördüğü, betondan ve memurdan ibaret olduğunu zannettikleri güzelim şehir.

oysa ankara sessizdir. ruhunu pek açmaz kimseye. onu sadece ruhunu açtıkları anlar, sever. konuşan şehirlerle herkes iletişim kurar. oysa ankara soğuktur. yanaşmaz kimselere. onlar gelsin ister. onlar sevsin. ankarayı seven bir insanın ankara sokaklarında yürürken hissettiklerini bir başkası hissedemez. göremez.

ankarayı sevmeyi herkes beceremez. ağır gelir insanlara biraz. sıkıcı. kasvetli. yaşanacak yer olmadığını söylerler. halbuki bilmezler. ankarada yaşanmaz, ankara yaşanılır.

leonard cohen

19 eylülde 2012 old ideas dünya turnesi kapsamında istanbula gelen müthiş sanatçı. çok istememe rağmen büyük ihtimalle gidemeyeceğim.

ilgilenene konser biletleri biletixte, fiyatları ise 100 ila 523 tl arasında değişiyor.

kişisel olarak: famous blue raincoat isimli mektup şarkısı bambaşkadır.

londra 2012 olimpiyat kapanış seremonisi

freddie mercury'nin 1 dakikalık bir konser alıntısıyla anıldığı seremoni. rolling stones yoktu, eric clapton yoktu, mark knopfler yoktu. roger waters ve david gilmour da yoktu. ha ama pink floyda yaptıkları jest takdire şayandı.

her neyse. abi. jessie j nedir ya? koskoca freddie mercury'nin yerine kıçı kırık yeni yetme popçuyu getirip koymuşsun. hayır benim anlamadığım queen grubunun diğer üyeleri niçin bunu kabul ettiler. en azından the miracle'ın klibindeki gibi bir şeyler yapılabilirdi ki bu bence muntazam olurdu. ciddi bir freddie mercury ve paralelinde queen hayranı olarak bunu saygısızlık olarak nitelendiriyorum.

her ne kadar albüm kapağı şahaneliği olsa da pink floyd'un roger waterssız ve david gilmoursuz geçiştirilmesi aynı şekilde pink floyd hayranı olan beni üzdü. yine de o vokal çocuk çok sevimliydi.

ve fakat bütün bunları finali the who ile yapmasıyla azıcık da olsa unutturdu. my generation bizi mutlu etti sevgili komite.

özet: büyük devlerin unutulmasıyla çok eksikli fakat bir o kadar da mükemmel seremoni. ydi.

edit: imla

ben bu yazıyı sana yazdım

5 haziran 2009. hayatımda ilk defa içtiğim gün. üzerimde gri eşofmanım mavi hırkam ve gri tişörtüm var, yolda karşılaştık. ki o güne kadar seni tanımıyordum sadece bi arkadaşım telefonumdan seni aramıştı ve ben de bi tesadüf eseri seni aradım ve böylece başladık birbirimizi tanımaya. zaman geçtikçe güya benim için çok uygun olduğunu düşünüyordum. e tabi bazen kolay kolay göremiyor insan her şeyi, neyse.

aynı ayın 28inde duygularını bana açtın ve ben de sana karşılık verdim. evet ilktin, hiçbir şey bilmiyordum, yaptığım tek şey aptal aptal sırıtmaktı. tamam kabul ilk başlarda duygularımdan tam olarak emin değildim ama yine de hissediyordum hani seni. sorumluluklarımı biliyordum. her şey güzel giderken aralık ayında benden ayrılmak istediğini söyledin. vurgun yemişe döndüm, ne yapacağımı şaşırdım çünkü sana güvenmeye başlamıştım.

ilk karşılaştığımız yere o günkü kıyafetlerimle gittim, çoraplarım bile aynıydı. üzerime mont almamıştım. ve sana söyledim orada bekliyorum diye. 10 dakika sonra haber verdin gelmeyeceğim git diye. ama belki merak edersin gelirsin diye düşünüp yaklaşık 2 saat orada bekledim. salağım çünkü. nerede haziran sıcağı nerede göt kesen aralık soğuğu. üzerimde mont falan da yok. güya geleceksin ve birden her şey düzelecek. andavalın allahıyım çünkü.

günler sonra öğreniyorum ki meğer bi başkası için gitmek istemişsin. ama yine de vazgeçmedim çünkü hala senin dünyanın başına gelen en güzel şey falan olduğunu düşünüyodum. karşında saatlerce ağladım, yalvardım. affetmem gerekirken affedildim. yeniden başladık.

doğum gününde sana bir bambu aldım. sabırla büyüteceksin, evet ilk başlarda sonuç vermeyecek, yüzünü güldürmeyecek ama dayanacaksın. ilişkimiz de böyle olacak dedim. şimdi o bambuya ne yaptın bilmiyorum umarım götüne falan sokmuşsundur. neyse.

mayıs ayı gibi artık çam ağaçları yüzünden bile tartışır hale gelmiştik. ama yine de mutluydum ben güya. bi problem yoktu benim için. yine 5 haziranda en ciddi tartışmamızı yaşadık. sen tanışmamızı unuttuğun için yaptığımı düşünmüştün ama sebep bu değildi. sebep aradan neredeyse 1 yıl geçmiş olmasına rağmen beni tanıyamamış olmandı. bu dönemde ananemin evine gittim, köye. çünkü bana tek iyi gelecek yer oraydı. defalarca ağlaya ağlaya konuştum seninle bitmesin diye yalvardım. ayın 28inde eve geri döndüm. son bir şans veririz belki diye. benden bana verdiğin ufak şeyleri geri istedin çünkü onlara bakıp höyküre höyküre ağlayacağımı sen de biliyordun. sonradan demek ki o kadar tanımış falan dedim ama senin haberin yok tabi. neyse.

o gün, yıldönümümüzde ayrılırken sana son bir defa sarılmak istedim. sen de biliyordun sarılmak benim için her şeydi. sevdiğim herkese sımsıkı sarılırdım. ama senin diğerlerinden farkın vardı. senin kokun, kazaklarıma ve tişörtlerime sindiğinde bir daha giymeyip asla yıkamamama sebep olan bir şeydi. o gün sana sarıldığımda bayıldım. ama henüz kendimden geçmemiştim. beni oradaki herhangi bir kaldırıma oturtup koştun. seni öyle gördüm. sonra kendimden geçmişim. uyandığımda evdeydim. ağladım. sen kaçtın ben ağladım.

sonra hayatımdan geçtiğin 1 yıllık döneme baktım. bu dönemin sonrasında hayatıma kattığın hiçbir şey olmadığını anladım. olumlu ya da olumsuz hiçbir etkin yoktu. bir hayalet gibi gelmiş öylece misafirim olup gitmiştin. sonradan en üzüldüğüm şey bu oldu zaten. keşke hayatımdan bir şey götürseydin de bir etkin olsaydı en azından.

sen benim için ilktin lan. mükemmel olmalıydın. benim için bir şeylerin anlamı olmalıydın.

ayrılmamızdan 2 ay sonra bizi en çok beğenen arkadaşınla beraber olmaya başlamışsın. bunu duyduğumda içim bile yanmadı. o an dedim ki iyi ki o gün koşarak kaçmışsın benden. iyi ki görmüşum o anı.

şimdi ne yapıyorsun, kimlerle berabersin bilmiyorum ancak lütfen seninle karşılaştığımda sana gülümsememi garipseyip gözlerimin yerine rafadan yumurta varmış gibi gibi bakma bana, suçlu hissetmene gerek yok.

gerçekten.

edit: ayrıca bir ilişkide yaşanabilecek her şeyi bana 1 yılın içinde yaşatmışsın. aldatmışsın, ihanet etmişsin, kıskanmışsın, güvenimi boşa çıkartmışsın. bunun için sana kızmıyorum. aksine minnettarım. herkes bunları ilk ilişkisinde öğrenip tecrübe kazanacak kadar şanslı olamıyor.

ha bir de öğrenmek istersen, senden sonra hiç ilişkim olmadı. yaklaşık 2 yıl aynı adamı sevdim. hayır geri zekalı seni değil, onu. sonra onun bi sevgilisi oldu, kız da benim çok sevdiğim bir arkadaşım ayrıca. işte bu çok acı verdi. ama sonra onu da atlattım. şimdi ikisi de gerçekten kendimden çok değer verdiğim arkadaşlarım. fakat bu başka bir yazının konusu ve seni de pek ilgilendirmiyor. öpüyorum, hoşçakal.

londra 2012 olimpiyat açılış seremonisi

pink floyd'u, deep purple'ı duyamadığım, doctor who'dan hiçbir şey göremediğim açılış.

telegraphın haberine göre () varmış fakat franz ferdinand'ı radiohead'i filan da duymadım ben hiç.

yine de sözkonusu müzik olduğunda tereddütsüz ingiliz milliyetçiliği yapacağımı yine ve yeniden kendime hatırlatmama sebep olan organizasyon. o 80ler filan şahaneydi.

pekin olimpiyatlarından sonra doyurmayacağını bildiğim fakat açılış şovları müzikal anlamda tek kelimeyle fevkalade olan seremoni.

edit: imla

cenk taner

türk müziğinin başına gelmiş en güzel şey.

sözlükte ben erkeğim diye bağırmak

gereksiz çabadır. sözlük yazarlarının %80i zaten erkek amk.

esen kalan tv izleyicisi

utandırmış sözlük yazarı. ılımlı birine benziyor, kendisinden buradan da özür diliyorum.

bikini giyen kilolu kadın

bikininin bir vücut teşhir aracı olmadığı gerçeğini idrak edebildiğimiz takdirde bikini giyen fit kadının aynısıdır.

killswitch engage

my curse isimli parçalarıyla tanıdığım metalcoreun vücut bulmuş halidir. kuruluşu oldukça alengirli olan grup benim için 2000li yıllarda çıkmış en sağlam grup sıfatını taşımaktadır. holy diver coverını dinlememiş bir insan herhangi bir şarkının herhangi bir coverına mükemmel diyebilir, haksızdır. hoşgörünüz. tüm zamanların en gaz parçaları diye bi liste yapılacak olsa en az, bakın en az bir albüm çıkartacak kadar şarkıları girer bu heriflerin. dinlerken kalbinizin atışını riffler belirler. öyle kuvvetli damarlarınızda hissedersiniz killswitchi.

bir de şey var. bu adamların sahne performansı o kemik gruplara çok çok yakın. o tadı alıyorsunuz yani.

ve sevgili howard, senin cleanini az dinlemedik ama jesse'i ve brutalini de çok özlemiştik yahu.

şimdi gidip "THIS IS MY LAST SERENADEEE" diye bağırarak kitaplığımı falan devireceğim. ortalığı dağıtacağım.

fenerbahçe nin en büyük efsanesi

3 temmuz 2011de hapse giren başkanlarının 2 temmuz 2012de 6 yıl hapis istemiyle yargılanırken tahliye edilmesine beraat kararı kadar sevinen taraftarlarıdır efendim.

eğer istersen

iki gündür aralıksız dinlediğim nükleer başlıklı kız şarkısıdır.

akustiği(ki mükemmel) şurada 05:06'dan sonra başlıyor
http://www.youtube.com/watch?v=D5VY16_57mY

allah yazan kek

"kek’in allah yazan kısmını ayıran çalık ailesi, geriye kalan diğer kısımları çayla birlikte yediler."

iyice kafayı sıyırdığımızın resmidir.

lys 3

sınavdan çıkan bütün sayısalcıların "ehahehe çok kolaydı lan bu eşit ağırlıkçılar neyi yapamıyor anlamadım boşum yok neredeyse ahauhau" diye ağzını ayırdıkları sınav.

ulan sikimin kenarı açıp bir kitap okumamışsın, bir kere yazar - eser çalışmamışsın, akımları, söz sanatlarını divan edebiyatını öğrenmek için uğraşmamışsın. tabi kolay gelir amk bilmiyorsun ki. bilmediğin bir konu hakkında şüpheye düşebilir misin? gelmiş ağzını ayırıyorsun kolaydı diye.

yarrak kolaydı.

ulan bir tane akım sorusu yoktu. yazar eser de sorulmuyor artık. siktiğimin ösymsi bizden karakter ezberlememizi bir de onların tahlilini yapıp birbirine benzeyip benzemediğini çıkartmamızı istiyor.

biz senin momentine, organik kimyana, sinir sistemine kolay diyor muyuz aklını siktiğim?

edit: ama bakıyorsun daha oğuz atay'ın tutunamayanlar'ını bilmiyor, mai ve siyah'ı bilmiyor. bildiği bi aşk-ı memnu var o da kanal d de dönen sonsuz sikişten.

keçi sakal

çene bölgesinde bırakılan makbulü uzunu olan sakal.

çok sevdiğim yakın bir arkadaşımda var bundan 1 yıldır uzatıyor. hayvan gibi de yakışıyor pezevenge. arada örüyoruz eğleniyoruz falan.

yakışanı vezir yakışmayanı da rezil eder ayrıca.

edit: imla